Özgür düşünce insanlık tarihi boyunca, otorite sahipleri tarafından şüpheyle yaklaşılan bir kavram olmuştur çünkü özgür düşünce yeniliğin ve değişimin süreklilik kazanmasını sağlayan yaratıcı yıkımın özüdür. Yaratıcı yıkım ise bilinen yöntem, eylem ve güç dengesinin değişimiyle vuku bulur.
İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde, şu anda bildiğimiz devlet kavramı modern halini almaya başlamıştır. Küreselleşmenin etkisiyle sınırların önemi azalmış, serbest ticaret hakim hale gelmeye başlamıştır. Bu etki özgür düşünceyi tetikleyip spor, sanat, teknoloji, sağlık ve diğer alanlarda önemli gelişmelere vesile olmuştur. Özgürleşme süreci dünya halklarının genel refah düzeyinde artış sağlamıştır.
Artan refah, bilgiye, farklı görüşlere sahip insanların söylemlerine ulaşım kolaylığı birçok konuda tekel olan devlet aygıtının daha fazla sorgulanmasıyla sonuçlanmıştır. Bu da devletlerin daha kontrolcü ve tek kalıba sığan, sorgulamayan yığınlar oluşturma isteği doğrultusunda medya, eğitim, haberleşme gibi alanların yasa ve baskılarla kontrol alma çabasını beraberinde getirmiştir.
Kendi ülkemizden örnek vermek gerekirse: İlkokul yıllarından itibaren düşüncesiyle, giyimiyle, inançlarıyla tek tip insan yetiştirme sürecine şahit olduk. Giyim, düşünce, inanç gibi konularda tek bir kalıba sığan yığınlar, hem farklılığın, birey ve toplum yararı için elzem olduğunu kavramakta zorlanıyor hem de öğretilen düşünce kalıbının dışında bir fikirle karşılaştığında o fikirden çekiniyor ve farklı düşünceleri dürtüsel olarak baskılamaya çalışıyor.
Bireyler anlamadığı olgulardan korkar, korktukları olgular karşısında da 3 temel davranış biçimini sergiler: Kaç, savaş veya tepkisiz kal. En ilkel 3 davranış biçiminin hakim olduğu yığınlarda gelişimden ve yaratıcı yıkımdan bahsedemeyiz.
Bireyleri sınırları önceden belirlenmiş bir kalıba sokarak tek tipleştirme politikası Amerika gibi ülkelerde de hakim fikirdir. Ancak Amerika gibi ülkeler özgürlük gibi değerler üzerine kurulu olduğundan yaratıcı yıkım bir şekilde kendine alan bulur ve insanları etkisi altına alabilir. Amerika’daki sistemsel farklılıklar nedeniyle bireyleri bir kalıba sokarak yığın haline getirme görevi popüler kültüre, medyaya ve bunlarla bağlantılı eğlence sektörüne verilmiştir. Özellikle Liberal-Sol görüşe sahip sermaye sahipleri tarafından yönetilen bu alanlar; Liberal-Sol ideolojinin öğretilerini tek doğru, gerçek gibi göstererek bireyleri etkisi altına almaktadır.
İzledikleri filmlerde, dizilerde, çizgi filmlerde Liberal-Sol felsefenin öğretilerine maruz kalan bireyler, aynı şeylerden hoşlanan, aynı zevklere ve fikirlere sahip bir yığın haline geldiler, birey olmaktan ve özgür düşünceden uzaklaştılar. Bu durumu çok basit bir örnekle somutlaştırmak isterim: Son zamanlarda öne çıkan Güney Kore sineması ve popüler kültürü etkisinde kalan gençlerin Güney Koreli ünlü tiplemelerini beğenmesini örnek gösterebiliriz. Popüler kültürün merkezi ve kalıpları değiştikçe bir yığın haline gelen, eleştirel düşünce yeteneğinden yoksun yığınların da kültürleri, fikirleri ve zevkleri bu doğrultuda değişmektedir. Üstelik bu yığınlar kendilerine empoze edilen bu algıları kendi fikirleri sanarak savunmaktadır. Ancak unutulmamalıdır ki algı ile olgu arasındaki farka o düşünceye nasıl ulaştığınızı sorgulayarak ulaşabilirsiniz; Eğer bir fikre, hangi sorgulama ve düşünce aşamalarından geçerek ulaştığınızı açıklayamıyorsanız, o fikir size çevreniz, medya veya tükettiğiniz içerikler yoluyla ezberletilmiştir. Kısacası o düşünce sizin düşünceniz değildir.
Facebook Yorum
Yorum Yazın